1 Temmuz 2010 Perşembe

LIVESTRONG

Hayat ve Spor’un kesiştiği birçok nokta olduğuna inanıyorum. Her ikisinde de sevinç ve hüzün bir aradadır. Bir taraf kazanır diğer taraf kaybeder. Hayat yarışında da durum aynıdır sadece acılar daha derin ve kalıcıdır. Hayat ikinci şansı az tanır insanlara. Bazı insanlar hem spor da hem de hayat yarışında var olmak için mücadele etmektedirler.

Lance Armstrong da bu isimlerin belkide dünya çapında en bilineni. Malumunuz kendisi Dünyanın en zorlu bisiklet yarışlarından Fransa Bisiklet Turunu üst üste 7 kez kazandı. Ama onu farklı kılan bu başarıların öncesinde hayat yarışındaki başarısı olmuştu.

Lance 1971 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Teksas eyaletinde doğdu. Profesyonel kariyerine triatlet olarak başladı. 16 yaşında Dallas da ki bir araştırma merkezinden aldığı davet ile ne kadar oksijen alıp kullanabileceğinizi belirleyen VO2 testinden geçti. Sonuçlar o güne kadar ölçülenlerin en iyisi çıkmıştı. Laktik asit üretme oranı ise normal bir insana göre kat ve kat düşüktü. Laktik asit vücut tarafından kasların çalışması sırasında ürettiği ve yorgunlukla birlikte kaslarda ve akciğerde yanma hissi yaratan kimyasal maddedir. Lance düşük Laktik asit üretmesi daha fazla dayanıklı olduğu ve daha geç yorulduğunu gösterir. Karşımızda dayanıklılık konusunda üstün bir atlet durmaktadır.

Triatlon sporu için biçilmiş kaftandı Lance. Gelecek vadeden gençlerden bir olarak görülüyordu. Lance’in en büyük destekçisi annesi idi. Onun sıra dışı biri olduğunu annesi keşfetmiş ve spora yönlendirmişti. (Ülkemizde kaç anne böyle bir öngörüye sahip olabilir. ÖSS, SBS varken özellikle.) İlerleyen zamanlarda Triatlon da en başarılı olduğu dal olan bisiklete ağırlık verdi ve değişik yol yarışlarına katıldı. 1992 Barcelona Olimpiyatlarında Amerika adına yarıştı ve 14. Sırada bitirdi yarışı.

Sonra Profesyonel bisiklet kariyeri başladı ve ilk yarış birinciliğini San Sebastian Klasik yarışında kazandı. Sonrası gelmeye başladı. Artık bisiklet dünyasının gelecek vadeden bir yıldızıydı. 1993-1996 Team Motorala ile yarışlara girdi. 1996 da Tour de Pony’u kazandı. Ardından katıldığı ve daha sonraları tekeli altına alacağı Fransa Turu’nu ise bitirememişti.

İşte bu muhteşem yaşam 2 Ekim 1996 günü bir daha eskisi olmayacak şekilde değişti. Bir süredir hissettiği rahatsızlıklar üzerine gittiği doktordan Testis Kanseri olduğunu öğrendiği gündü o gün. Artık Bisiklet üzerinde değil hayatı üzerinde yarışacaktı. Henüz 25 yaşındaydı ve yaşayacağı koca bir yaşam vardı. Ama ona diğer insanlardan daha fazla güç veren vücudu şimdi onu sonsuzluğa gideceği yola götürüyordu. Lance artık var olma yarışında idi. Tabi yanında yine en büyük yardımcısı annesi vardı.

Kanser çok geçmeden vücudunda yayılmış ve beynine sıçramıştı. Yaşam şansı yarı yarıya dan azdı. Bir dizi akciğer ve testis ameliyatları oldu. Beynindeki kanserli hücreleri temizlemek içinde ağır bir ameliyat daha geçirdi. Temizlenen dokular hemen patologa gönderildi ve dokuları incelendi. Dokular tehlikesiz çıkmıştı. Altı saatin sonunda başarılı bir şekilde bitmişti ameliyatı. Kitabında şunu diyor Lance “Uyandım... Yavaş Yavaş... Her Şey Çok Parlaktı... Ve Birisi Benimle Konuşuyordu. Hayattaydım!”

Ama her şey bitmemişti. İlaç tedavisi devam ediyordu. Kemoterapinin ağır etkilerini çok fazla hissediyordu. Kasları erimeye başlamıştı. Süper atletten geri pek bir şey kalmamıştı. Bir gün kollarımda lekeler gördüm diyor Lance. Bunlar verilen ilacın yaktığı dokuların eseriydi. Kendisini hor gördüğünü söylüyor. Dünyanın en zorlu sporlarından birini yapan birinin şimdi yürümeye takati kalmamıştı.

13 Aralık 1996 günü son ilaç tedavisi kürü tamamlanmış oldu. Tedavinin sonucunu bekleme zamanı gelmişti. Testler yapılacak ve yarışın sonucu belli olacaktı. Sonuç geldi, Lance sağlıklı idi. Yarışı kazandı gibi gözüküyordu. Ama şöyle bir gerçek vardı. 12 ay boyunca beklemesi ve hastalığın nüksetmemesi gerekiyordu.

Artık Lance farklı biriydi. Öncesinde hırçın, asi bir kişiliği vardı. Artık daha sakin ve serinkanlı biri olmuştu. Bencil biri değildi kendi gibi bu hastalığa yakalanan insanlara yardım etmek istiyordu. Ve hemen bir vakıf kurdu bu konuyla ilgili (Lance Armstrong Vakfı). Çalışmaları sırasında kısa bir süre sonra eşi olacak Kristin Richard ile tanıştı. Kısaca KİK dediği eşi ile 3 çocukları oldu. Evlilikleri 2004 yılına kadar sürdü.
Hayat yarışını kazanan Lance şimdi kaldığı yerden spora geri dönüş yaptı. Hayata kalması şüpheli biri şimdi dünyanın en büyük spor organizasyonu olan Fransa Turunda yarışmayı düşünüyordu. US Postal takımında antrenmanlara başladı. Ve 1999 yılı geldi çattı. Fransa Turuna fırtına gibi girdi ve katılması, etap kazanması veya bitirmesi bile düşünülmeyen biri turu kazanmıştı ve bu son olmayacaktı. 1999-2005 arasında hiç ara vermeden dünyanın en büyük bisiklet turunu 7 kere kazanmayı başardı. Artık dünyanın sayılı sporcularından biri olmuştu. Ayrıca kırılması zor olan rekorlar kırmıştı.

Lance’i tanımamızı sağlayanlar bir diğer obje de LIVESTRONG bileklikleriydi. Sarı renkli bu bileklikler birçok kişinin bileğinde moda oldu. Nike tarafından üretilen bu bileklikleri satın alanlar kanser hastalarına hem maddi bir katkı sağladılar hem de manevi destek oldular.

2005 senesinde spor hayatının bitirdiğini ve emekliliğe ayrıldığını açıkladığında büyük ihtimal rakipleri derin bir nefes almıştır. Fakat emeklilik uzun sürmedi ve 2008 de geri döneceğini açıkladı. 2009 Fransa Turuna katılan Lance, turu 3. Olarak bitirmeyi başardı. 3 Temmuz günü başlayacak olan 2010 Fransa bisiklet turu kendisinin açıklamasına göre son yarışı olacakmış. Bakalım bu sene 8. Şampiyonluğuna ulaşabilecek mi? Ben bu sene yarışı kazanacağını ve tarihe bir kez daha geçeceğine inanıyorum.


Yaşam öyküsünü yazdığı ve benimde yıllar önce okuduğum (Yazıyı yazarken tekrar gözden geçirdim kaynakça için) "Yaşama Çevrilen Pedal" adında bir kitabı bulunmaktadır. Bu dev yürekli insan hayat yarışından nasıl kopmamız gerektiğini gösteriyor bizlere. Tüm zorluklara rağmen, sıfır noktasına insek bile son nefesimize kadar mücadele etmemizi öğütlüyor. Kitabının son bölümünün başında yazdığı paragrafla yazımı sonlandıracağım. Bence bu paragraf birçok şeyi açıklıyor bize.

Sanırım eninde sonunda kanserden öleceğim. Kaç kere Check-Up’tan geçersem geçeyim, doktorlar bana ne söylerse söylesin bu düşünce her zaman aklımın bir köşesinde durur: Daha önce bir kere kansere yakalandım. Ama hala buradayım işte...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder