30 Aralık 2010 Perşembe

Spor ve Kültür


Bu gün kısa süreye sıkışan bir spor sohbeti yine klasik sözlerle sona erdi. Onların refah seviyesi yüksek, bizdeki hayat şartları onlarda olsa onlarda sporla, sanatla veya kültürel konularla ilgilenmezlerdi.

Bana hep boş laf olarak gelmiştir bu sözler. Bir tembellik ve kaçış olarak görüyorum bu sözleri. Yani bizim ülkemizin sadece derdi var, hayat bizim ülkemiz dışında muhteşem diğer ülkelerde boş zaman o kadar fazla ki yapacak bir şey bulamayıp bu tip saçma işlerle uğraşıyorlar. Bunun ne kadar yanlış olduğunu ve yaşam koşulları bizden daha kötü durumda olan ülkelerde de spora yüksek düzeyde katılım olmuyor mu? Güney Amerika’ da ki çoğu ülkenin yaşam koşuları bizimkinden ağır olduğunu biliyoruz. Çoğunda sabah ilk kalkan darbe yapıyordu son birkaç yılla kadar. Fakat spora ve kültürel faaliyetlere olan ilgisine bakarsanız hiçte az değildir.

Spor dalları arasında dünyada en popüler olan futbol ülkemizde de bir numaralı spor. Her dost söyleşisinde konu dönüp dolaşır futbola gelir. Herkesin bir fikri vardır, herkes çalıştırıcı, sol açık, forvet ve kalecidir. Bu saydıklarından biri hata yapsa hemen ben ol samlı cümleler başlar. Fakat aynı kişiye bir kaç soru sorun gerçek ortaya çıkacaktır. Bahsettiği maçın tamamını izlemiş mi? Haftada kaç maç izliyor? Hayatında kaç kere stada gitti? En önemlisi kaç kere yada en son ne zaman bir maçta oynadı? (Halı sahayı bile geçtim, iki taş bir top ile en son ne zaman buluştu) Ben hiç ihtimal vermiyorum bu sorulara tatmin edici cevaplar çıkacağına.

Fikir sahibi olmadan fikir beyan etmeyi seviyoruz. Görünüşte futbol ülkesi olarak gözüksek te esasında taraftar ülkesiyiz. Taraftar ülkesi derken şunu kastediyorum; bir takım tutuyoruz ve o takım başarılı olunca aidiyet duygusuyla sevinip, coşuyoruz. Yenilince de küfür ediyoruz, kızıyoruz ve ilgimizi azaltıp tribünleri boşaltıyoruz. Bunun yanında herhangi başka bir takımın ya da başka bir spor branşının karşılaşmasını izlemiyoruz. Bizim spor veya futbol sevgimiz sadece kendi tutuğumuz takımın (oda başarılı olduğu zamanlarda) seyredilmesinden öteye geçmiyor. Süper lig te belli başlı takımların dışında tribünler bomboş. Diğer alt liglerden bahsetmek istemiyorum.

Bu günkü sohbetimiz sırasında Almanya’ya gitmiş bir arkadaşımdan ilginç bir bilgi aldım. Değişik iş koll

arından ve öğrencilerden kurulu takımlar bir araya gelip lig kuruyorlar. Buraya kadar olan kısmını şu anda Gazoz Ligi adıyla bizim ülkede de yapılıyor. Ben de bu ligde yer alan bir takımın kalesini korumaya çalışıyorum. (Gazoz Ligi ile ilgili bir yazıda yazacağım yakın zamanda) Bizimkinden en büyük farkı bu liglerin ciddi boyutta taraftarı olması ve amatör futbolu seyretmek için gelen seyircilerin o takımlara ait bayrak, kaşkol ve benzeri eşyaları olması idi. İşte bu spor ve kültür seviyesinin ne kadar ileri olduğunu gösteriyor.

Ulusal futbolun zirvesindeki kulüplerimizde bile son on yıl içinde zor zar gelişen bu taraftar kültürü, Almanya da halı saha maçının bir üstü seviyesindeki maçlarda var. Bunu ekonomik koşular veya boş zaman azlığıyla açıklayamayız. Çok kısır bir açıklama yaparız. Bu ilgisizlik ve kayıtsızlığın sebebini Sosyolog olmadığım için tam olarak bilemiyorum. Tembellik mi? Sosyalleşmeye açık olmamak mı? Eğitim eksikliği mi?

Bu soruları cevap veremiyorum ama durum tüm gerçekliğiyle ortada. Katılımcı değiliz. Uzağından bakıyoruz birçok şeye. Gereksiz görüyoruz bu tip etkinlikleri. Yapacağımız onca iş var ya. Çok gülüyorum, sanki çok üretken bir toplummuşuz gibi davranılmasına. Ortada gezen ve çok iş var çok iş, ülkenin çalışmaya ihtiyacı var kalkınacağız bunlarla vakit kaybetmeyelim diyenler bana şaka yapıyorlar gibi geliyor. Çünkü bir toplumu gelişmiş yapan maddi kazançları değildir. Sunay Akın’ın dediği gibi “Gerçek değerlerimiz hisse senetleri değil hissi senetlerdir”. Hissi senetler bence kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere katılmakla, elimizden geldiğince iyi ya da kötü yapmaya çalışmakla kazanılır. Ruh sağlığı içinde önemlidir bu faaliyetler. Ve o zaman 3. Sayfa haberlerine daha az rastlayacağımızı düşünüyorum.

2010 yıllının son gününde yazdığım bu yazıyla bu yıllı geride bırakıyorum. Yazar için acı dolu bir yıl oldu açıkçası. Beni küçük yaşlarımda, elimden tutarak götürdüğü yaz okulları sayesinde başlayan spor sevgim için Yaşar Reis’e teşekkür ederim. Umarım gittiğin yerde Beşiktaş’ının maçlarını izliyorsundur. Seni çok özledim baba.



Spor, sanat ve kültür dolu bir sene dileklerimle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder