21 Ekim 2010 Perşembe

Güle Güle Frank RIJKAARD

Bu ismi ilk duyduğumda 9 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Çıkartmalarını biriktirdiğim, albüme özenle yapıştırdığım ve aklımın ilk erdiği Euro 88 şampiyonasın da tanıdım bu adamı. O zamanlar kafam bastığınca anlıyordum futboldan. Her futbolcu bir kahramandı. Hile, hurda yapmazlardı. Teknik direktörü gitsin diye maçı sabote etmezlerdi! Belki de gerçekten yapmazlardı o zamanlar. Frank Rijkaard, Almanya da yapılan Euro 88’in şampiyon takımı Hollanda’nın bir parçasıydı.

Sonra biraz daha büyüdük ve Milan’ı tanıdık. 90’ların AC Milan’nı ortalığı kasıp kavuruyordu. O zamanın yetersizliklerinde çakma Milan formaları giyerdi çoğu arkadaşım. Bu takımın da tam merkezindeydi Rijkaard. Sonra izini kaybettik bir süre. Karşımıza Hollanda Milli takımı teknik direktörü olarak çıktı. Ardından bir kayıp dönem ve Barcelona. Hani bazı densizler diyorlar ya başka başarısı yok diye işte orası Barcelonaydı.

Bir gün Rijkaard Galatasaray’ a geliyor diye haberler çıktı. Önceleri inanamadık. Çocukluğumuz bir parçası artık benim ülkemdeydi. Üstüne üstlük benim takımımın başına geçiyordu. Allahım bu ne mutluluktu. Ama içime bir korku düşmüştü de. Bu adamı da biz harcamaz mıyız? Harcarız tabii ki eksik kalır mıyız? Kimleri harcamadık ki. Ve sonunda olan oldu. Kötü yönetim, taraflı medya üzerine çullandıkça çullandı. Futbolcu eskileri başladılar küçümsemeye.

Dün akşam bunlardan ikisi bir televizyon kanalındaydı. Biri futbolculuk kariyeri boyunca attığı taklalarla penaltı yaptırırdı. Diğeri ise Dünya çapında yeteneğini heba edip parasını kumara, at yarışına yatıran günümüzün çok bileni bir yorumcu. Kanıma dokunuyor bu adamların konuşması. Barcelonayı herkes şampiyon yaparmış diyorlar. Artık b… atmanın böyle bir yolunu bulmuşlar. Kendileri hayatların da göremeyecekleri başarılara b… atıp küçümsüyorlar. Neyse derdim değil bu adamlar.

Ben güzel insanlardan bahsetmek istiyorum. Güzel adamdı Rijkaard. Efendiydi, belki de bu yüzden bu hallere geldi. Çünkü bu millet küfürden, dayaktan, kendine hakaret edilmesinden anlar. Efendilik sökmez. Efendi olursan ne şahsiyetin kalır ne de şerefin. Bu güzel insanı da dün itibariyle harcamış bulunuyoruz. Bir Galatasaraylı olarak takımımdan bu kadar nefret etmemiştim. Esasında takımdan değil onu yönetenlerden nefret ediyorum. Son sekiz senedir huzur yüzü görmedik maalesef. Son zamanların sıkıntısı değil bu. Bu konuyu başka bir zaman dile getiririm.

Çocukluk kahramanlarımdan birini takımımda görmek büyük bir şerefti. Her şey için teşekkür ediyorum sana Frank. Sen bize fazla geldin. Biz anlamayız vizyondan, misyondan. Bize deh çüş diyecek adam lazım. Takım olarak ta, Ülke olarak ta hak ettiğimiz gibi yönetileceğiz. Biz annemizin liginde oynamaya ve bir birimizin kuyusunu kazmaya devam edeceğiz. Gün gelip seni anlayacağımızı da ummuyorum.. Biz Mustafa Kemal’i anlayamamışken seni anlamamamız normaldir.

Sevgiyle kal güzel insan….

Not: Takip ettiğim bloklardan Footballove, Rijkaard için bir uğurlama organizasyonu ayarlıyor. Vakti olan her FUTBOL SEVER katılsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder