Dünya Salon Atletizm Şampiyonası 2012’ye ev sahipliği yapan İstanbul önemli bir organizasyona daha imza attı. Üç gün boyunca Dünyaca ünlü atletlerin yarıştığı şampiyonada iki Dünya Rekoru kırılırken birbirinden çekişmeli yarışlara da sahne oldu.
İkinci gün Ataköy Spor Salonunda yarışmaları takip ettiğim sırada yazdığım yazının ardından detaylı bir yazı yazmak istedim. Öncelikle üç gün içinde öne çıkan olayları hatırlayalım.
Şampiyonada birinci gün yarışları sabah ve öğle olmak üzere iki seans halinde yapıldı. Açılış töreni Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla öğle seansı başlamadan önce gerçekleşti. Sönük bir açılış gerçekleşti açıkçası. İlk gün sadece iki dalda finaller yapıldı.(Erkekler Güle atma ve Kadınlar Pentathlon) İlk günün önemli olayı ise Kadınlar Pentathlonda Ukraynalı Nataliya Dobrynska’nın 5013 toplam puanla dünya rekoru kırmasıydı. Ayrıca mesafe yarışlarında tabancanın yankı sebebiyle iki kez duyulduğu ve bunun da atletleri şaşırttığı yönündeki eleştiriler tartışma konusu yarattı.
İkinci gün sabah seansında elemeler, öğle seansında ise final serileri koşuldu ve 11 dalda madalyalar sahiplerini buldu. Şampiyonadaki ikinci dünya rekoru, Heptathlon dalında da 6645 puan ile ABD’li Ashton Eaton’dan geldi. Toplamda 6645 puan kazanan Eaton salondan zafer ile ayrıldı. Erkekler 60 metrede Justin Gatlin kazanırken, Kadınlar 60 metre Engelli yarışında mutlu sona Sally Pearson ulaştı. Ataköy Atletizm Salonu 400 metre Kadınlarda bir geri dönüşe sahne oldu. Altı yıllık aradan sonra ilk kez yarışan Sanya Richards-Ross birinci olarak önemli bir başarı kazandı.
İkinci günde ülke olarak büyük gurur yaşadık. 1500 metre erkeklerde İlham Tanui Özbilen gümüş madalya kazanırken, 1500 metre kadınlarda ise Aslı Çakır Alptekin bronz madalya kazandı. Bu başarılar ile birlikte Türkiye Dünya Salon Atletizm Şampiyonları tarihinde ilk kez madalya kazandı.
Üçüncü gün ise tek seans yapıldı. 12 dalda madalyalar sahiplerini bulurken günün en ilgi çeken ismi Kadın Sırıkla Atlama efsanesi Yelena Isinbayeva’ydı. Tribünlerin desteğini alan ünlü atlet çokta zorlanmadan altın madalyayı kazanırken 5.02 metrelik dünya rekoru girişiminde maalesef başarılı olamadı. Yarışma sırasında ufakta bir tatsızlık yaşandı. İlk atlayışını gerçekleştirmek için piste çıkan Hanna Shelekh atlayışı sırasında kayarak minder dışına düştü. Sakatlık geçiren sporcuya ilk yardım yapıldıktan sonra hastaneye götürüldü.
Son güne diskalifiye kararları damga vurdu. 3000 metre Erkekler Bernand Lagat’ın zaferiyle sonuçlanırken üçüncü olan Edwin Soi diskalifiye edilince bronz madalya Mo Farah’a verildi. Kenya’nın yaptığı itiraz sonucu karar geri alındı ve bronz madalya tekrar Soi’ye geri verildi. Erkekler 4x400 metre Bayrak yarışında birinci olan ABD takımı da pozisyon ihlali yüzünden diskalifiye edildi ve Büyük Britanya birinci ilan edildi. Ancak yapılan itirazlar sonucu karar iptal edilerek tekrardan madalya ABD’ye verildi.
Şimdi gelelim izlenimlerime daha doğrusu olumsuzluklara. Açıkçası yarışmaların çekişmesi ve coşkusuna gölge düşüren birçok eksik vardı. Öncelikle Ataköy Spor Salonunun kısa sürede yapılmak zorunda olması ve gerekli genişlikte alana sahip olmaması sorunları da beraberinde getirmiş. Seyirci girişleri salonun tek bir tarafından yapılıyor. Giriş kapılarının olduğu alan ise o kadar dar ki güvenlik aramasında oluşan sıkışıklık dar olan koridoru tamamen kapatıyordu zaman zaman.
Tribünler yine yer darlığından dolayı dik bir açıyla inşa edilmiş. Oturma yeriniz yukarılarda ise merdivenleri çıkarken, atletler kadar efor sarf etmeniz gerekiyor açıkçası. Bir mekânı en iyi tanımlayan yer tuvaletleridir. Tuvaletler maalesef çok küçük ve sayıca yetersizler. Seyircilerin en yoğun olduğu yerdeki erkek tuvaletinde pisuar yok iken iki kabin vardı sadece. (Birinin Alaturka olması cabası)
Büyük spor organizasyonlarının olmazsa olmazı olan saha dışı etkinlikler neredeyse hiç yoktu.(Hatta yoktu.) Sinan Erdem Spor Salonu’nun önüne konan birkaç tane çadır vardı ama bu çadırlar genellikle kapalıydılar. Salona olan uzaklığı da ayrı bir tuhaflık. Salon içindeki mağaza bozması odada duran şampiyonanın lisanslı ürünleri, “depoya bile böyle konulmaz” dedirtiyordu insana. Yani anlayacağınız lisanslı ürün satışı da bir fiyaskoydu.
Yiyecek ve içecek satan büfe ikinci gün saat 11.00’de (Sabah seansı başladıktan bir buçuk saat sonra) açıldı. Birçok seyirci isyan noktasına geldiği sırada birkaç iyi niyetli temizlik görevlisinin satış yapmaya çalıştığını duydum daha sonra.
Son olarak çıkışlar sırasında yaşanan bir aksilikten bahsetmek istiyorum. Isınma yeri olmadığı için atletler Sinan Erdem Spor Salonunda ısınmak zorunda kaldılar. İki salon arasına yapılan seyyar tünellin kapadığı yola daracık bir köprü konmuş. Toplu halde dağılan seyirciler bu köprünün darlığından dolayı geçmekte zorlandılar. Buna birde ters yönden gelenler eklenince köprü üstünde ve etrafında yoğun bir kalabalık oluştu.
Pist içinde çok büyük bir profesyonellikle süren şampiyonanın TV’de gözükmeyen arka planı tamamen rezaletti. Olimpiyatlara aday olan bir ülke olarak bu tip salonlar ve organizasyonlar ile şansımızı azalttığımız kesin.
Umarım bundan sonraki organizasyonlar için yapılacak salonlar ve tesisler zamanında tamamlanır ve böyle kötü görüntüler yaşanmaz.